Vicdan mı? Bilgelik mi?
Varoluş oyununun önemli bileşenleri nedir derseniz;
VİCDAN
ve
BİLGELİK
derim J
Hayat yolculuğumuza başladıktan sonra kendimizi bildiğimiz andan itibaren, varoluş oyunu zaman zaman VİCDAN ile BİLGELİK arasında seçim sınavı içeren süreçlerde slalom yaptırır bizlere
Öyle virajlar alırız ki yolculuk boyunca arada sıkışıp kaldığımız çokça duraklara düşer yolumuz hepimizin
Böylesi duraklara saplanıp kalmamak için ise hangi deneyimi seçmeliyiz diye düşünürken kıvranırız yoğunca
Çünkü hiç farkına varmadığımız halde benliğimize doz doz zerk edilen bir nevi uyuşturucu etkisiyle kuşatılmış durumdayız
Uyuşma hallerine sebep olan vicdanı etkileyen bu öğretiler silsilesi, kalbimizin sesini duymamıza engel olur ve bizi bir güzel bilgelikten saptırır
İşte tam da böyle AN'larda frene basarak sıkı bir patinaj eşliğinde durdurma halidir bizi sarp ve dipsiz uçurumlarla bezeli deneyimlerden koruyan
Eylem haline geçmeden önce kendimizi ansızın mıhlanmışcasınıza durdurmak ve bu deneyimin kimin gelişimi için hizmet ettiğini anlamaya çalışmak, tüm farkındalığımızı yorumsuz ve yargısız bir gözlemci edasıyla oyun alanına projekte etmek bize sunulmuş bir sihirli değnektir aslında
Otomatik pilot yönetiminde dürtüsel, güdüsel bir eylem ile harekete geçmeden önce, sessizliğin ve dinginliğin içine yerleşerek şahitlik alanından etiketlemeksizin gözlemlemek pek bir ferahlatır bizleri
Nasıl olacakmış tüm bunlar diye sorarsanız, Prem Baba’nın Acıdan Mutluluğa Kalbin Yolu kitabında yer alan Vicdan ve Bilgelik arasındaki ince çizgi ve seçimlere ilişkin yol gösterici yaşanmış bir olay ile sorunuza cevap vermek isterim
“Çocuğu şizofreni belirtileri gösteren bir baba, çocuğunu da yanına alarak Rishikesh'de ki aşrama Prem Baba’yı görmeye gitmiş.
Baba, çocuğunun bir süreliğine aşramda kalmasının çocuğun ruh sağlığına iyi geleceğini, bu nedenle çocuğunu aşramda bırakmak istediğini Prem Baba’ya söylemiş.
Prem Baba, ortalarda bir çocuk göremediği için çocuğun babasına oğlunun nerede olduğunu sormuş.
Çocuk babasının yanında değilmiş ve çocuğun babası, Prem Baba sorana kadar oğlunun yanında olmadığının farkına varmamış.
Baba telaş içinde oğlunu aramaya başlamış.
Bir de bakmışlar ki çocuk, ashramda yeni yapılan salona ait inşaat alanında, 20 metrelik beton sütunun üzerinde büyük bir tehlike içinde olduğunu anlamadan oynamaktaymış.
Çocuğun babası Prem Baba'ya yalvararak oğlunun durumunu gördüğünü, onunla ilgilenemediklerini, ashramda Prem Baba ile kalmasının çocuk için en iyisi olacağını ve bakılabilmesi için ne kadar para gerekliyse verebileceğini söylemiş.
Babanın tek dileği oğlunun ashramda bakılmasıymış.
Prem Baba çocuğun ashramda kalmasını kabul etmeyerek, babaya hayır demiş.
Prem Baba’nın, evsizlere konaklama imkanı sunmak, ihtiyacı olanlara yemek sağlamak için kurulmuş olan ashrama çocuğu kabul etmemesinin bilgece bir sebebi varmış.
Çünkü şizofren çocuğun baba ve annesi eğer bu yaşamda onların evladı olma rolünü üstlenmiş bu çocuğun sorumluluğunu kabul etmezler ise hem babanın, hem de annenin başkaca, daha yoğun ve kolay hissettirmeyecek deneyimleri alanlarına çekilebileceğini biliyormuş Prem Baba.
Prem Baba vicdanına dur diyerek bilgelikle baba ve anneye sorumluluklarını hatırlatmış.
Şizofren çocuğun baba ve annesi, oğullarını da yanlarına alarak ashramdan ayrılmış, evlerine geri dönmüşler.”
Ve şimdi merakla soruyorum sizlere;
Kaçımız vicdanımıza yenilmeden, bilgelikle yol alabilmekteyiz varoluş oyununda?
Kaçımız vicdanımıza yönelik manipülasyon kurbanı olmadan, bilgelikte kalabiliyoruz?
Sizi cevaplarınız üstüne düşünmek için kendinizle baş başa bırakırken, başkaları tarafından anlaşılamama, onaylanmama, sevilmeme, yalnız kalma korku, endişe ve kaygılarından kolaylıkla sıyrılarak, seçimlerimizi bilgelikle yapabilmek ve kalpten gelen, şiddet içermeyen iletişim ile kendimizi özgürce ifade edebilmeyi diliyorum hepimiz için.
Ve öyle oldu…